Muhterem Hocam.
Bundan önceki Yazıma verdiğiniz Cevaba sevinemedim. Hatta çok üzüldüm.
Neden…?
Link’ini verdiğiniz yazıda, Sorularımın Cevabı yoktu. Sadece ilk Soru olan;
1-- Hadis etiketi taşıyan, “Uydurmalar” var mıdır?
Sorusuna; Yorumla,“Dolaylı bir Cevap” sayılabilecek ifadeler gördüm.
-- İyi ihtimal :“Yazımı Okumamış olmanız.” Tüm vakitleri programlı / dolu olan; Bir İlahiyat Prof.ü sıradan bir kişinin 2-3 sayfalık yazısını okumaya vakit ayıramayabilir.. Bunu saygı ile karşılarım.
Bu durumda üzüntüm: Düşünen Kişilerin kafasında cevap aradığına inandığım ve “Mühim olduğunu düşündüğüm” bu soruların, otoritesi tarafından görülmemiş, Cevaplanmamış olmasıdır.
-- “Okunduğu halde, Cevaplamaya değer görülmemesi ya da es geçilmesi” durumu:
Bu Soruların, “Düşünen İnananların Kafasında Cevap Aradığına İnandığımdan”, bilinerek cevaplamaması benim için daha da üzücüdür.
Belki haddimi aşarak; cevap olarak Link’ini verdiğiniz:
http://www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kitap-ve-hikmet.html
Bu yazınızdaki bazı Fikirleriniz hakkında Eleştirilerim olacaktır.
Ricam…! Tamamını okumanız Açık ve Net Cevaplar vermenizdir.
Yazılanların bir kısmı, size cevap olarak değil, konunun bütünlüğünü sağlamak için yazılmıştır.
(Bundan sonra yazmak durumunda kalırsam; İnternette kendi köşelerimde yayınlayacağım. Size sadece Link’ini ve –gerekirse- birkaç satırlık açıklamasını yazacağım.)
Hadisler Konusu, Tamamen (HİKMET) açısından değerlendirebilir mi…? Yazdıklarınızdan da alıntılarla ve Özetle:
-- “Himet: Doğru Hüküm (vermek) tir.”
** […“Size Kitap ve hikmet veririm de …] (Aliimran 81)
Evet; Her Nebiye yapacağı Tebliğ bildirilmiştir / Vahyedilmiştir. Adı konulsa da konulmasa da bu Vahiy’lerin toplamına Kitap diyebiliriz.
** [“Allah gereği gibi çalışana hikmeti verir. …] (Bakara 2/269)
Evet… Allah, Sadece Nebilere değil, bu uğurda çaba harcayan Kullarına da Hikmet veriyor. Sanırım bunların başında Alimler gelir. Nebilere / Seçilenlere verilen Hikmet değer kullarına verilenden farklı olabilir.
** [“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir elçi gönder ;… Kitab’ı ve hikmeti öğretsin …] (Bakara 2/129)
Hikmet Allah tarafından verildiği gibi; aynı zamanda “Öğretilebilen” bir yetenektir.
Tekrar dönmek üzere Hikmet Konusuna burada nokta koyalım.
(UYDURMA HADİSLER) Var mı…? Yok mu…?Bu Soru; Cevabı çok kolay olan bir sorudur.
Sadece; “İnsan Faktörünün Varlığını Düşünmek” Kesin ve Doğru Cevabı Hemen verebilmek için yeterlidir.
"Uydurma Hadis Yok!"diyebilmek için; Peygamberimizden,“Sahih” dediğimiz kitaplara geçinceye kadar; İki Asırdanfazla bir zaman dilimi içinde; Tüm Siyasi Otorite sahiplerinin, Alimlerin, Ravilerin, Derleyenlerin; Tam olarak “Dürüstlüğe Programlanmış Olmaları” Gerekiyor. Yetmiyor. Ayrıca, Ravilerin ve Derleyenlerin; Tam olarak “Bilgisayar Hafızası ile Programlanmış Olmaları” Gerekiyor.
Bunun Olmadığını / Olamayacağını anlatmaya gerek var mı…?
Gerçekler Nedir…? İnsan Nankördür / Menfaatperesttir.
Din; En kolay / En Rahat “Çıkar İçin Kullanılabilecek” bir Unsurdur.
Her Mezhebin / Gurubun elinde; Hicretten. İki-küsur Asır sonra doğan İmamlarını / Kendilerini (İsmen) Yücelten; Karşıtlarını Karalayan, çok sayıda Hadis(!)ler / Örnekler vardır.
Bunları Söyleyebilmek için, Elçinin Gaybı bilmesi gerekiyor. Biliyor mu? Hayır.(Enam/50 Araf/188)
Bu “Programlanmış olmalar” hayal bile değilken, Bu Gerçekler ve Örnekler ortada iken…
Böyle bir Soruyu sormak bile abestir. Yine de Sorulara Cevap arayalım.
1-- "Uydurma Hadis Yoktur!"Dediğimizde;
Açıktan; “Hadis, Kuran’la Çelişse de, Zıttını söylese de olabilir.” Diyemeyeceğiz. Bunun için, önümüze konulan, “Hadis Etiketli”, çoğu Peygamberimize iftira, hatta hakaret içeren, binlerce ifadeyi, " Kuran’a" dayanarak(!) aklamamız(?) gerekecek. Bu, Kuran'ın baştan sona Tevili(!); daha açık bir ifade ile "Delik-Deşik" edilmesi demektir.
Yani; Uydurmalar uğruna, -haşa- Kuran, Kuran olmaktan çıkacaktır.
2-- “Uydurmaların Varlığını Kabul ettiğimizde”;
Andığımız “Hadis Etiketli” ifadelerin doğruluğunu savunmak için, Ayetleri Tevil edemeyeceğiz.
Bu ifadeler, Kuran’la çelişmiyorsa ve Akla-Mantığa, Bilimin verilerine uygunsa; Sahih Olabilir” diyebileceğiz.
3-- “Bu Uygunluğa sahip olan ifadelerin”;
-3-5 kelimelik kısa ifadeler belki- Peygamberimiz tarafından söylendiği şekli ile, bize ulaşabileceğini iddia edebilir miyiz…? (Cevap: Hayır. Bunun detayı önceki yazımızda açıklandı.)
4-- Bu ifadelere dayanılarak Hüküm konulabilir mi?
Bunun için, olduğu gibi, bize ulaşabildiğinin ortaya konulabilmesi gerekiyor.
Bunun olamayacağı yukarıdaki ifadelerde yeterince açıklanmıştır.
Tipik Bir UYDURMA HADİS Örneği :
--- Sizden birinin, koltuğuna yaslanmış, verdiğim bir emir veya koyduğum yasakla ilgili şöyle dediğini sakın görmeyeyim: “Bilmeyiz, biz Allah’ın Kitab’ında bulduğumuza uyarız (E. Davûd, Sunneh 6 /4605)
Muhterem Hocam…!
Bu ifadeyi, “Sahih Hadis(!)” olarak kabul edebileceğinizi hayal dahi edemezdim.
Kelimenin tam anlamı ile: “Şok oldum”
Bu Hadis(!)e “Sahih” dedikten sonra;Kuran’la ne kadar Çelişirse çelişsin; Ne kadar Akıl-Mantık dışı olursa olsun; “Hadis Etiketli” Hiçbir ifadeye, “Uydurma” diyemezsiniz.
Bu ifade; Kuran’ın Bay-Pas edilmesi ve Uydurma Hadis’lere kapının sonuna kadar açılmasıdır.
Bunun Neticesi; İslam’ın Yozlaşması ve Çıkar için çok rahat kullanılabilmesidir.
Ve daha acısı; Allah’ın Elçisi’nin ölümünden -yaklaşık- iki asır sonra:
** ..... "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kuran'ı terk edilmiş / dışlanmış halde tuttular." (Furkan/30)
Ayeti gerçekleşmesinin ve Kuran’ın “Terk edilmişliğinin” Tamamlanmasıdır.
Bu Hadis(!)in Emri gereğince; “Kuran’la Çelişiyor mu?” Sorusunu dahi soramazsınız. Kuran’ın; “Düşünün / Aklınızı kullanın” Emirlerinin de -haşa- geçerliliği kalmamıştır.
Hangi açıdan bakarsanız bakın; Kuran engelini kaldırmak ve İslam’ı çıkar için kullanabilmek için uydurulmuş; tutarlı bir yanı olmayan, İlkel kafa ürünü bir kılıftır.
(Hadis “koltuğuna yaslanmış”) yazarak, ‘gooğle’a (Bul) dediğinizde; Bir-birinden, “Az-Orta-Çok” farklı, Yüz’leri bulan Versiyonunu veriyor. “Benim Yazdığım Doğru / Ötekiler Yanlış” diyemezsiniz.Bu durumda, Öteki ifadeleri yazanlar da,“Aynı Savunmayı Yapmakta”, Sizin kadar Haklı olurlar… “Hepsi Doğrudur!” Hiç diyemezsiniz. Bu; en basit ifade ile Mantığın Sıfırlanması olur. Herhalde, “Peygamberimiz, değişik zamanlarda, Hepsini Ayrı-Ayrı ifade etti” de diyemeyiz. Tek başına bu durum, gerçeği anlatmaya yeter sanırım.
Düşünelim; Pek çok Ayette, Bizi Kuran’a uymaya davet eden, ve;
[…Ben ancak bana Vahyolunana uyarım…] (Yunus/15 Ahkaf/9…) diyen Allah’ın Elçisine; “Kuran’a değil; Benim Sözüm diye önünüze konulana Uyun / İnanın” dedirtiyoruz. Bundan ürpermemiz gerekir.
** [Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi…] (Ali imran 159)
İşte Peygamberimizin, Tebliğ ve Davet Metodu… Yukarıdaki “Hadis Etiketli” ifadede, Otoriter hatta Despot bir Emir Şekli var. Bu ifade, hiç, Peygamberimize ait olabilir mi?
Bilindiği gibi, her Peygamber Tevdide davet etmiştir. Önce, Çıkarlarını korumak isteyen “Varlık Sahipleri” karşı çıkmışlardır. Sonunda,“Tevhid / Eşitlik” düzeni kurulabilmişse; Önder’in ölümü ile çıkar çatışması yine başlamıştır. Bu defa, doğrudan karşı çıkmak yerine; yeni düzenin “Değerleri / Kutsalları” kullanılmıştır.
Bu durum Tarih boyunca, hep “Tekerrür” etmiştir. Peygamberimizin geldiğinde;
** [Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızıüzerinde bulduğumuz
şeye uyarız." derler. …] (Bakara 170)
** [...."biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." ….].(Zümer/3)
** [...O Allah'ın yanında yakarıp durduklarınız var ya, hepsi bir araya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu bile ondan geri alamazlar. …](Hac/73)
Bu durumlar yaşanıyordu.
Bu Hadis(!); (Biz Allah’ın Kitabında bulduğumuza uyarız)demek Hakkını İnananın elinden Alıyor.
Geriye; (Atalarımızıüzerinde bulduğumuz şeye uyarız.)demek kalıyor.
Kuran Elimizde olmasına rağmen; Toplumun büyük bir kısmı, bu Ayetlerde çizilen tablonun gerisine kaydırılmıştır.
“Bizi Allah’a Yaklaştıracak / Şefaat Edecek” Beklentileri aynen devam ediyor. Sadece, Lat’ların.Uzza’ların …. yerine; Gavs’lar, Şeyh’ler … konulmuştur. Lat’lar … Cansızdı. Sinek bile yaratamaz, Sineğin kendilerinden kaptıklarını da geri alamazlardı. Şeyh’ler … Canlıdır. Onlar da Sinek bile yaratamazlar. Fakat, Onlardan kimse bir şey kapamaz. Müritleri, “Aklını Dergahın Eşiğine bıraktığı ve Ölü gibi, Kendisini Şeyhinin eline teslim ettiği” için; İsterlerse Onların Ciğerini dahi sökebilirler.
“O günlerden Daha Gerilerdeyiz” ifadesi abartısız bir gerçektir.
Toplumu buralara sürükleyen kuvvet; Bu ve Benzeri Hadis(!)lerin Çıkarcıların ellerinde kullanılmasıdır.
Tekrar HİKMET Konusuna Dönelim :Yazınızdan alıntılar, (tırnak içinde, “İtalik”) olarak verilmiştir.
(a)--- “…Kur’ân’da bütün ayrıntıları ile yer alan o yönteme göre davranılırsa Kitap ile Sünnet arasında tam bir uyumun olduğu görülür...”
(b)--- (Peygamberin) “Görevi ile ilgili yaptığı her konuşma, her uygulama ve verdiği her onay, onun Kur’ân’dan çıkardığı hikmettir.”
Peygamberimizin, “hikmete uygun” olmayan / Hatalı olan davranışlarına güzel örnekler veriyorsunuz.
--- Bedirde, silahlı ordu yerine, silahsız kervana saldırmayı tercih etmeleri. (Enfal 7-8)
--- Bedirde, Düşmanı takip edip gücünün kırılması yerine “Ganimete / Esirlere” koşulması. (Enfal 67-68)
--- (Abese 1-10) Ayetlerinde anlatılan durum. (Duha 10)
(a) ve (b) deki ifadelerin uygulaması olarak, -yukarıdaki Hadis’in de desteğinde- (Sa’y) örneği verilmiştir.
--- “Safâ ile Merve Allah’ın koyduğu işaretlerdendir. Her kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi tavaf ederse, bu ikisi arasında sa’y etmesinde bir günah yoktur. … “ (Bakara 2/158)
--- “ “Sa’y etmesinde bir günah yoktur” sözü, kimseye sa’y görevi yüklemez ama Allah’ın Elçisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir:”
---“Sa’y edin çünkü Allah size sa’yi farz kılmıştır” (A. b. Hanbel, C.6,s.421 …)
Sanırım; Ayetin, “…ikisi arasında sa’y etmesinde bir günah yoktur….” açıkİfadesine rağmen, Hadisin ifadesine uyularak, (Sa’y etmek Farzdır) hükmüne varılmıştır.
Varılan Netice:
---“…Peygamberimizin verdiği hükümlerin doğruluğu Allah tarafından denetlenmekte, yanlış bir şey olursa ayetle müdahale edilmektedir. Öyleyse onun koyduğu ve Allah’ın müdahale etmediği sabit olan hükümlerin tamamı hikmettir; Müslümanlar onlara uymak zorundadırlar.”
--- “Müminler! Allah’a itaat edin, bu Elçiye itaat edin;….” (Nisa 4/59)
--- “Bakın! Bana kitap ve beraberinde onun misli verildi” (Buhârî, ilim, 15.)
Alıntılara (Nokta) koyup, Birlikte Düşünelim…:
“Hadis Etiketli” ifadelere uymak, “Elçiye itaat etmek” midir…?
Peygambere verilen “Hikmetler” yani hatası Ayetle düzeltilmemiş ifadeleri, ”Kitabın Misli” midir…?
Peygamberlere “Hikmet / Doğru Karar verebilme Yeteneği” verilmesi; Bu Hikmet’in -önce Alimler olmak üzere- çaba gösteren kullara verilenden (yada onların kazandığından) Farklı olması doğaldır. Peygamberler de insandır. Onların hata yapmaları da doğaldır. Fakat;
Verilen Hikmet ”Kitabın Mislidir” derken, biraz ürpermemiz gerekiyor.
“Kitabın Misli” olan bu Hikmetleri Peygamberimiz ve ilk dört Halife neden kayda almıyorlar. Hatta yasaklanıyor. Onlar, Kitaba mı karşı idi yoksa Hikmetlere mi? Neresinden bakarsanız bakın; -Sahih olduğunu ve bize bozulmadan ulaştığını var saysak dahi- o ifadeleri “Kitabın Misli” kabul edemeyiz.
“Uydurma Hadisler” Konusundaki sorular cevaplanmadan, “Hikmet Savunmalarına” Sağlam bir Dayanak bulunamaz.
Bizim; yukarıda ortaya koyduğumuz iddia:
Çıkar için; Uydurulanları / Uydurtulanları bir yana bırakın; Hiçbir yan etkiye uğramayan bir ifade bile; Peygamberimizin söylediği şekli ile; Yazıya geçtiği, iki-küsur Asır sonrasına kadar ulaşamaz.
Bu durumda; Ya bu iddianın Aksini İspat ederek;
Bize ulaşan tüm Hadis etiketli ifadenin “Hikmet Olduğunu” Söyleyeceksiniz…!
Ya da:Bize ulaşan tüm Hadis etiketli ifadelerin,“Bozulmuş da olsa Hikmet Olduğunu(?)” iddia edeceksiniz.
Ve diğer önemli sorun / Yapılması gereken;
“Hikmet” diyebilmek için,Hadis etiketli ifadenin, “Kuran’a Uygunluğunu” görmek / göstermek midir?
Yoksa peşinen “Hikmet” olarak kabul edip, bunlaradayanarak “Kuran’ın Açık İfadelerini Tevil(!) etmek midir?”
Bizim kanımız:
“Hadis Etiketli” bir ifade; Kuran’la Çelişmiyorsa; Akıl-Mantık ve Bilimin verilerine aykırı değilse; Ancak o zaman, “Peygamberimiz tarafından Anlam olarak ifade edilmiş olabilir” Tanımını taşıyabilir.
Bugün; “Hadis Etiketi” ile ortada olan ifadeler; Kuran, Akıl-Mantık ve Bilimle “Çelişmediği Oranda” Ancak; Güzel bir söz olmanın sahip olabileceği “Hikmet”e sahip olabilirler.
Peygamberi Neden Bu Kadar Yüceltiyoruz…(!?)Yapılan gerçekten Peygamberi Yüceltmek midir…??
Çoğu İftira ve bir kısmı Hakaret olabilecek, İlkel kafa ürünü ifadelere; “Hadis Etiketi” yapıştıracağız. “Bunları Sen Söyledin” diyeceğiz. Bunu yapmak / Bunlara inanmak…! “Allah’ın Elçisine İtaat Etmek” olacak…?
O’na; o kadar Kutsallıklar verip o kadar Yücelere çıkaracağız ki, O görünmez olsun, O’nun boşalan yerine; Gavslarımız / Evliyalarımız / Şeyhlerimiz …. kurulsunlar.
O… Ebedi Mucize olan; “Kuran’ı Tebliğ Eden, Allah’ın Elçisidir”
** Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.(Enbiya 107)
Ne kadar yüceltirseniz yüceltin… Bu kadar Yüceltebilir misiniz…?
Eğer; Gerçeği görmek istiyorsak; Kuran’daki Peygamberi görmeye mecburuz.
** De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor …
(Kehf 110 ve Fussilet 6)
** Bana, sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyediliyor. (Sad 70)
Normal İnsandan farkı, O’na vahyedilmesidir. Evet, bu az fark değildir. Fakat başka fark aramayalım.
** "..... sana düşen sadece tebliğ etmektir....." (Aliİmran/20 ve Maide/99 Nur/56 Ankebut/18)
Vazifesi, “sadece Tebliğ” olarak sınırlandırılmıştır.
** "......tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer." (Rad/40)
İslam’da; Kişiye Dinine ait Hesabı Sadece Allah Sorabilir. Zira;
** Dinde zorlama yoktur …. (Bakara/256
-- Ve Resulün Tebliğ Metodu:
** Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi. …… iş hususunda danış onlarla. ….. (Ali İmran 159)
Otoriter / Despot Emirler / İfadeler, Peygamberimize ait olamaz. Güzel sözlerle tebliğ eder ve gerektiğinde Toplumuna danışır. Fakat O’nun yerine oturanlar(!) -Bazı Din Adamları / Şeyhler …- Allah’ın elçisine vermediği bu yetkileri tepe-tepe kullanıyorlar.
** Ümmetine / Kimseye “Bekçi-Vekil-Koruyucu” değildir. Zira,
(Enam/66,107 İsra/54 Yunus/108 Zümer /41 Şura/6 Maide/43)
** “…Allah her şeye vekildir….” . (Hud/12 Zümer/62 Enam/102)
** “…Vekil olarak Allah Yeter…” (Nisa/81,132 Ahzab/3)
-- (Enam/50 Araf/188) Ayetlerini Özetleyelim. Resul Diyor ki:
** Gaybı bilmem / Kendi Nefsime Allah’ın dilediği dışında, Yarar sağlayamam, Zarar veremem / Allah’ın hazineleri yanımdadır ve Meleğim demiyorum / Yalnız bana vahyedilene uyarım / Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim.
Evet… Resul Gaybı bilmiyor. Gayb’dan bahseden Tüm Hadisler(!) Uydurmadır…
Allah’ın Kitabı Ne diyor…?
** Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; ...... (Aliimran/103)
** Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler / fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür. (Rum/32)
** Fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir ilişiğin olamaz. Onların işi Allah'a kalmıştır…. (Enam/159 )
Peki… Biz Elçiye Neler Söyletiyoruz.
-- Ümmetimin ihtilafı rahmettir. ...
-- Yahudiler yetmiş bir fırkaya ayrılmış, Hıristiyanlar da yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan sadece Biri Fırkayı Naciyedir”
Herkese göre “Fırtkayı Naciye / Bizim Fırkadır.”
Buyurun Bu Hadis(!)leri, Yukarıdaki Ayetlerle bağdaştırın. Sadece birini alabilirsiniz.
Bu Ayetler mi Yosa bu Hadis(!)ler mi…? Tercih sizin.
Evet… Allah’ın Elçisi; Allah’ın Kitabına göre, -bazı yönleri ile- budur.
İslam’ın, Hadis / Sünnet …. ve Kuran’la Yaşanması :İslam’ın Ana Kaynağı nedir…?
Bu Soruyu kime sorarsanız sorun… Alacağınız Cevap Tektir: Kuran…
Peki, Gerçek Nedir…?
Yaşanan İslam’la, Kuran’daki Gerçek İslam’ın; “İsim Benzerliği” dışında, -neredeyse- bir ortak noktası kalmamıştır. Ve bunun nedeninin açıklanması hiç de zor değildir.
Yukarıda eleştirdiğimiz Hadisi(!) tekrar okuyalım.
--- Sizden birinin, koltuğuna yaslanmış, verdiğim bir emir veya koyduğum yasakla ilgili şöyle dediğini sakın görmeyeyim. “Bilmeyiz, biz Allah’ın Kitabında bulduğumuza uyarız.(E. Davûd, Sunneh 6 /4605)
Eğer bu ifadeyi, “Sahih Hadis” olarak kabul ederseniz, “Hadis Etiketli” herhangi bir ifadeye, -ne kadar Akıl-Mantık dışı olursa olsun- “Sahih değildir / Uydurmadır” diyemezsiniz. Ve bu durumda, ancak, Kuran’ın, bunlarla Çelişmeyen(!) Ayetleri -haşa- geçerli olabilir.
Prof. Unvanlı İlahiyat hocalarımızın dahi, bu ifadeyi, “Sahih Hadis” olarak kabul edebildiğini ve bununla açılan kapıdan giren uydurmalarla hükümler verdiğini düşünürsek; Yaşayan İslam’ın , “Nelere dayanılarak Şekillendiğini” anlamak hiç de zor değildir.
Ana Neden / Hedef; “İslam’ın Çıkar İçin Kullanılmasıdır.”
Bu Hedefe Ulaşmak için, her şey bilinçli olarak yapılmıştır.
Kuran’ı anlayarak, Çevirisinden / Mealinden okumak “Günah” sayılmıştır. Bu durumda, Kişi, Kuran’ın, ısrarla sorduğu,“Düşünmez misiniz…? Aklınızı kullanmaz mısınız…?” sorularını, “Düşünün… Aklınızı kullanın…” emirlerini doğrudan Kuran’da göremeyecek / bilemeyecek…
İslam’ı tebliğ eden Allah’ın Elçisini çok-çok yücelere(!?) çıkarıp görülmez eyledik. Onun yerine kurulan, Gavs’larımız Şeyh’lerimiz …. tarafından; Kuran’ın bu emirleri yerine:
--- “Aklınızı Dergahın Eşiğine Bırakacaksınız… / Kendinizi, ölünün yıkayıcısının eline teslim olduğu gibi, Şeyhin eline teslim edeceksiniz .… gibi“ Kuralları konulmuştur. Ve bunun doğal sonuçları olarak, -yine, yukarıda açıklandığı gibi- İslam’ın içine düşürüldüğü “Şirkin Boyutları” Peygamberimizin tebliğe başladığı günlerde yaşananın çok daha ilerisine taşınmıştır.
Bu Tabloda görülen İslam(!)ın neresini “Kuran’daki Gerçek İslam’a” benzetebilirsiniz?
--- Kuran, tek başına “İslam’ı Anlamaya / Yaşamaya” yeterli midir?
Bu sorunun cevaplarını Kuran’dan alalım.
Yaratan; Önce, Dinini tamamlayacağını vaat etmiş; Ve Sonrada; Dinini tamamladığını bildirmiştir:
** ..... İnkarcılar ne kadar istemeseler, Allah Nurunu / Dinini tamamlayacaktır.” (Saff/8)
** ..... Bugün sizin için Dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve Sizin için Din olarak İslam'ı seçtim.....” (Maide/3)
** Rabbinin sözü, doğruluk ve adaletle tamamlandı. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. ...” (Enam/115)
** ..... Biz bu Kitap'ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık......” (Enam/38)
** ..... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık. (Enam/126)
** And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü-türlü misal gösterip açıkladık......” (İsra/89)(Kehf/54)
Yaratan, Dinini tamamladığını, O’nun Sözlerinin değiştirilemeyeceğini, gereken Ayrıntıların / Misallerin verildiğini açıkça söylüyor. Bu açık ifadelere rağmen; hangi formülle ifade edilirse edilsin; bu ifadelerin aksini söylemek, “Bu Ayetlerin reddi” anlamına gelir.
Soruyu en açık şekli ile ortaya koyalım:
-- “Peki, Kuran’da, Her Sorunun (Açık / Net) Cevabını bulabilir miyiz...?
Burada durumu geniş açıdan bakarak değerlendirmek durumundayız.
Kuran; 14 asırdan önce tamamlanmıştır. O günden bu güne ve bu günden –belki- yüzlerce Asır sonrasına; çok uzun zaman diliminde, Çok değişik Coğrafi bölgelerde; çok farklı toplumlara hitap etmiştir ve edecektir. Bu toplumların “Sonsuz Sayıda” denilebilecek ihtiyaçlarına / sorunlara, (Açık ve Net) Cevaplar verilmesi…? Akıl-Mantık ve Matematik olarak imkânsızdır.
Bu durum karşısında; (Kuranda “Gereken her şey” verilmiştir.) ifadesini nasıl açıklayabiliriz…?
Kuran’da, Her toplumda / Her zaman geçerli olacak Ana Prensipler açık olarak verilmiştir.
Ve “Altın Anahtar” olarak; Birçok Ayette: “Düşünün… Aklınızı kullanın…” denilmiştir.
** .... Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.(Hadid/17) ve (Bakara/242 ...)
** .... Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?(Bakara/44 Yunus/16 Mü’minun/80) Ve (Aliimran/65 Enam/32 Araf/169 Hud/55 Enbiya/10...)
Bu Emirler, “İsteyen kullanır, İstemeyen kullanmaz” anlamında, sıradan bir emir değildir.
** .... Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. (Yunus/100)
** And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? (Kamer 17 22 32 40)
Ve İslam'da; Kişiler, Tek-tek ve doğrudan Yaratan'a Muhataptır...
Bir toplum; Bu “Altın Anahtarı” kullanarak, yaşamını düzenleyecek kuralları koyabilir.
Bu Kurallar; Allah adına / Din Adına; Allah’ı / Dini Temsil eden(!), Kişiler / Kurumlar tarafından değil; Toplum adına, Toplumun Seçtiği / Denetlediği –kutsallığı olmayan- bir kurum tarafından konulacaktır.
Bu Kurallar, Eğer; Akla-Mantığa, Bilimin verilerine, Toplumun / İnsanlığın yararına uygunsa ve “Mutlak Adaleti” gözeten kurallar ise; İslam’a da Kuran’a da uygundur.
Netice: “Kuran’daki Gerçek İslam’ın” Anlaşılabilmesi ve yaşanabilmesi için; Açıkça verilen Ana Prensiplere uymanın yanında; bu “Altın Anahtar’ın” gerektiği gibi kullanılması yeterlidir.
Saygılarımla.